Tanrı, İnsan, Hayvan, Makine
Yazar : Meghan O’Gieblyn
Anahtar Kelimeler : Yapay Zekâ, Bilim, Din, Felsefe, İnsanlık, Makine, Teknoloji Tarihi
Söz konusu çalışma, yapay zekânın hızla yükseldiği 2024 günümüz dünyasında insan olmanın yeniden ele alındığı bir kitap olarak karşımıza çıkıyor. İnsanlık tarihi ve beraberinde teknoloji tarihi boyunca, teknoloji karşısında insanın durumu sürekli tartışma konusu olmuştur. Kitap bu soruları yeniden ama farklı bir tarzda ele almaktadır.
Öncelikle kitabın yazarının dikkat çekici özelliklere sahip olduğunu belirtmeliyim. Öncesinde din eğitimi alan, teolojik konularda okul içi yüzlerce saatlik tartışmalar yapan birisinin sonradan Tanrı’ya inanmama sürecini de işliyor. Aslında kitap hemen tüm konularda iki yönüyle öne çıkmaktadır. Bazen bilim yüceltilirken ve her şeyden önemli bir konuma yerleştirilirken bazen de bilimin açıklayamadığı konular örnekleriyle verilmiştir. Tanrı’nın yokluğu tartışılırken, varlığının da vurgulandığı görülmektedir. Kitap tek bir açıdan değil, çoklu bakış açılarından oluşmaktadır. Biraz da dikkat çekici yerlerin özetini vermeye çalışacak olursak;
Kitabın ilk sayfalarında çarpıcı bir bölüm vardır. Bizler genellikle makineleşme fikrini son 50 yıla sıkıştırırız, kitaba göre Descartes, Yöntem Üzerine Konuşma adlı eserinde biyolojik bir maymunun yerine geçebilecek mekanik bir maymunun yaratılmasının mümkün olduğunu öne sürer (sf, 13). Bu durum, bizlerin binlerce yıllık kitapların bize getirdiği kültür birikimini okumamız için çarpıcı bir örnektir. Birçok fikrin ve felsefi tartışmanın çok eski dönemlere dayandığına dair güzel bir delil olarak karşımızda durmaktadır. Devamında, aynı başarının insanlarda elde edilemeyeceği konusunda ısrarcıdır. Bunu da “akıl” teması üzerinden vurgular.
Kitapta metaforlar da çok önemli bir yere sahiptir. Kitap boyunca Wittgenstein’e atıfta bulunularak, insanlığın aslında asla salt görmediği, daima “bir şey gibi gördüğü” (sf. 19) vurgulanmaktadır. Bu durum yapay zekânın çalışma sistemi ile ilişkilendirilmektedir.
Kitaptaki en dikkat çekici yerlerden birisi de “otonom” kelimesinin etimolojik kökeni ve anlamıdır. Otonom aslında kendi hür iradesiyle hareket eden Yunanca automatos kelimesinden türetilmiştir. Ancak günümüzde bu sözcük belirli kurallara göre hareket eden makineler için kullanılmaktadır. Bu da bizi özgür irade tartışmasına kadar götürmektedir kitapta.
Sanırım hepimizde olan bir şeyi sayfa 39 yüzümüze vuruyor: işlevsellik takıntımız. Neden her şeyi olduğu için olduğu gibi kabul edemiyoruz? Satır aralarını çizdikçe insan durup durup sürekli tefekkür ediyor, düşüncelere dalıyor. Bunun gibi o kadar çok çarpıcı tespit var ki bu yüzden kitabı okuması zaman alıyor, sürekli durup insanın zihni ile kavga etmesi gerek.
Sayfa 40 ve devamında kültür ve makine ilişkisi var. Maddeci batı ile her şeyin bir ruhu olduğuna inanan Japon kültürüne atıfta bulunmuş yazar. Burada da insanın aklına İslamiyette var olan “her şey Allah’ı zikreder” görüşü akla geliyor elbette. Tanrı varken varlığından yarattı ise yarattıkları O’ndan olmaz mı?
Kitabın en güzel özelliklerinden birisi de çok ciddi bir okuma listesi vermesi. Yazar tüm fikirlerine dair ek okumalardan sürekli bahsediyor. Ardından zihin kuramları, bilgi kuramları gibi tüm tartışmaları alanları karşılaştırmalı olarak veriyor.
Yine etkileyici bölümlerden birisi de yeni bir kavram gibi düşündüğümüz “transhuman” kavramının aslında Dante’ye ait olduğu gerçeğini vermesi. Yani günümüzden 700 yıl önce…
Gamfed Tükiye Gönüllüsü Kürşad Özkaynar tarafından özetlenmiştir.