Heybetli, engellenemez bir coşkuyla akan nehir kendi yolunda akarken olağanüstü bir şey oldu. Çok büyük büyük bir kaya gelip Nehir yatağına oturuverdi. Fakat suyun gücüne karşı koymak imkansız. Akmak zorunda ve kendi düzenini seçerek bulduğu yeni çatlaklardan yoluna devam ediyor. Dünyayı saran Covid19 salgınının müthiş bir paradigma kırılması olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Hayatımız büyük bir şok dalgası ile kökünden değişti. Belki de artık hiçbir şey bu kırılma kadar şoke etmeyecek, hayatımızı bu kadar değiştirmeyecek. Artık, uzaylı istilası dahil hiç bir şey bizi bu kadar şaşırtmaz diye düşünüyoruz.
Geldiğimiz noktada belirleyici olanın, ne yaşadığımızdan çok, başımıza gelen olaya nasıl tepki verdiğimiz olduğunu biliyoruz. Bir seneye yaklaşan bu süreç içinde imkanı olan bir çok şirket eve taşındı ya da hibrit bir çalışma modelini seçti. Hiç yaşamadığımız zorluklar bugün hayatımıza renk katıyor. Bir yıl önce toplantı odası planlaması için birbirimizle tartışırken bugün dertlerimiz çok farklı. Şort üstü gömlek çalışma düzeninde kilo almamak için buzdolabı kilit vurmayı düşünüyoruz. Belki iki toplantı arası ocağa yemek koyuyor ya da evimizi topluyoruz. Toplantı sırasında yaka paça çekiştirip, “oyun oynayalım” diyen çocuklarımızla toplantıdaki muhataplarımız arasında anlayışa, özveriye ve bu şartlarda üretime dayanan bir çizgide denge kurmaya çalışıyoruz.
Verimlilik kavramının tanımı değişti. Mesai saati içinde üretim, dakika üzerinde ölçülürken, iş çıktısının zamanı, kalitesi, içeriği üzerinden ölçülmeye başlandı. Yani su yine yatağını buldu. Mesai saati duvarları yıkılınca çağın gerçeğine uygun yönetim anlayışını (en muhafazakar yönetim anlayışı olan şirketler ve yöneticiler bile) uygulamak zorunda kaldı. Çalışan açısından değerlendirildiğinde ise esnek çalışma saatlerinin o kadar da lezzetli bir tat bırakmadığını görüyoruz. Yapılması gereken işlerin gün içinden, akşam saatlerine ötelenmesi nedeniyle yeni bir çok problemle baş etmemiz gerekiyor.
Oysa ki bu süreç başladığında, mesai saatinde yataktan kalkmanın, işimizi esnek yönetebilecek olmanın yarattığı heyecan gözle görülüyordu. Bize kalan zamanda ailemizle daha çok vakit geçirebilecek, yeni bir dil öğrenecek, gitar çalmaya başlayacak, ayda 5 kitap okuyacaktık. Fakat öyle olmadı. Motivasyon ateşi zamanla zayıflamaya başladığında, uyum sağladığımız yeni düzende kurduğumuz rutinin içinde boğulmaya başladık. Sadece hayatın akışı içinde kalmayı başaranlar bu süreçten hedeflerini gerçekleştirerek ve güçlenerek ve mutlu çıkabilecekler. Enerjisini kaybedenler ise diğerlerinden bir adım geri kalmanın da ötesinde bu süreci mutsuzluk, halsizlik, çaresizlik çamuru içinde debelenerek geçirecekler maalesef. Mihaly Csikszentmihalyi’nin ortaya koyduğu akış teorisi, yaptığımız işler içinde, akışta olduklarımız, yaparken heyecan ve istek duyduklarımız bizi mutlu ve başarılı kılar diyor. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan yaptığımız aktiviteler ile beslemeliyiz bu değerli zamanı. Çünkü bir ucunda yapabilirlik, bir ucunda zorluk olan bir tahterevalliyi dengede tutarken yaşıyoruz en mutlu anlarımızı. Bir ucu tam yere değecekken, diğer ucuna bir ağırlık koymalısınız ki oyun devam etsin. Kendini geçekleştirmenin, geliştirmenin yolu, bu oyunu oynayabileceğimiz doğru tahterevalliler bulmaktan geçiyor. Çözüm basit. Kendini tanı. Sarılabileceğin, canlı tutacak bir konu için doğru hedefler koy. Ulaşmak için motivasyon yarat.
Belki formülü tanımlamak basit, ama içsel motivasyon dediğimiz şey o kadar kolay sağlanamıyor maalesef. Hem akışta olmadığımız işler de hayatımızın bir parçası. Peki nasıl yapacağız? Doğru planlama, OKR’lar ile hedef yönetimi gibi teknik ve çok değerli çözümleri destekleyici bir pratik hayatınızı değiştirebilir. Oyun ritüellerini hayatınızın bir parçası haline getirmek ve davranış değişiklikleri yaratabilmek için oyunlaştırma. Bireysel olarak kendi hayatınızı bir oyunun içinde tasarlayabilirsiniz. Kendinize küçük ödüller ve cezalar vermek hedeflerinize ulaşmakta yardımcı olacaktır. Gün programınız içinde üç toplantı, 2 sunum hazırlığı, proje aksiyonlarınız, evi süpürmek, çocuğunuzla 2 saat verimli vakit geçirmek, 50 sayfa kitap okumak, yarım sayfa yazı yazmak olabilir. Yapılacaklar listenizdeki maddelerin tamamlanmış olmasını bir aksiyona bağlamak fayda sağlayacaktır. Kendi motivasyon kaynağınıza göre “ilk 3 madde tamamlandığında kahvemi içebilirim”. “Ya da telefonda yarım saat Instagram’da vakit geçirebilirim”, “3 gün üst üste yarım sayfa yazı yazarsam bir cheesecake i hakkederim” gibi bir kural listesi ile uygulanabilir.
Kilo vermek gibi bir hedefiniz varsa, yapılması ve yapılmaması gereken davranışlar listesine göre günlük plan oluşturabilir, hayatınızın bir parçası haline getirebilirsiniz. “Gün içinde her 5 şınav çektiğimde bir telefon görüşmesi yapabilirim”, “12000 adım atamazsam ya da bir çikolata yersem ertesi gün 20000 adım cezası” gibi kurallarla uygulanabilir. Aynı hedefi olan bir arkadaşınız varsa rekabet unsurunu da işin içine katmak eğlenceli olacaktır. Burada önemli olan, çikolata yemek için ertesi gün 20000 adım atmayı göze almak gibi bir hataya düşmemek. Bu uygulamaları kendimizi kandırmak değil kendimizi gerçekleştirmek için yaptığımızı ve kurallara sadık kalmamız gerektiğini unutmamalıyız.
Bu tür uygulamaların en çok çocuklar üzerinde çalışıyor olması sürpriz olmasa gerek. Oyun oynamayı doğasında barındıran, büyükleri gibi henüz unutmamış, hayal dünyası içinde yaşayan bu mucizelerden öğreneceğimiz çok şey var. Sadece bir örümcek adam maskesi boyayabilmek adına diş fırçalamak, sağlıklı beslenmek, oda toplamak gibi görece zor edinilecek disiplinleri, eğlenceli bir şekilde kalıcı alışkanlıklara kolayca dönüştürebiliyorlar. Başarısızlıktan korkmuyor, sürekli deniyorlar. Kalıpların dışında yeni uygulamaları deneyimleme motivasyonları ise müthiş.
Hedefe ulaşmanın, tamamlanan göreve bir tik atmanın veya rakibi yenmenin, beynin accumbens çekirdeğinden salgılanan dopamin hormonu artışı ile hedoni yarattığı, yani haz ve mutluluk getirdiği, FMRI çalışmaları ile kanıtlanmış bir gerçek. Bugün hibrit olarak tasarlamaya çalıştığımız hayatı, iş ve özel hayatın bir arada yürütülmesi üzerine kuruyoruz. Yeni yaklaşımlara, tekniklere, yeni dijital çözümlere her zaman ihtiyacımız olacak. O nedenle yeni normalde iş ve özel hayat dengesini kurarken kendini tanımak, doğru hedefler koymak, davranış değişikliği ve pozitif alışkanlıklar yaratmak, bununla beraber biraz çocuk kalmak, hayatımıza yeni ve güzel renkler katarak bizi oyunda tutacaktır.
Yazar Hakkında;Göker Mirza Yıldız Teknik Üniversitesi İstatistik Bölümü mezunudur. Özel bir şirkette yöneticilik yapmaktadır. Şirket ve çalışan performans hedeflemesi, ölçümlemesi ve analizi üzerine çalışmalar yapıyor. Ayrıca veri analitiği projeleri yönetiyor. Oyunlaştırma unsurlarını kullanarak, çalışan performansını artırmaya yönelik çalışmalar yapmaktadır.