Dijital Rönesans’a Adım adım…
Metaverse Anlamak :
1950’li yıllardan sonra çiplerin, ekran ve sensör teknolojilerinin, 4G, WiMax, Cloud sistemlerinin gelişmesiyle beraber hayatımıza giren birçok dijital cihaz ve sinyal bizleri o toplantı odalarından, amfilerden, salonlardan, halı sahalardan bambaşka yerlere götürdü. Üç boyutlu insanları iki boyutlu ekralara sığdırdı.
İki boyutlu ekranlara sığmak o kadar da kötü bir şey değildi aslında. Zaman kazandırdı hepimize. Saatlerce trafikte kalmadan bir yerlere ulaşabilir, görüşmemiz gereken insanlarla saniyeler içerisinde buluşabilir hale geldik. İnsanlar 9-6 saatleri arasında çalışma düzeninden çıktılar ve neredeyse 18-19 saat boyunca ellerindeki o “dijital aygıtlarla” bambaşka şeyler yapmaya başladılar. Örneğin telefon diyoruz ama telefon işlevi, o cihazın verdiği fonksiyonel faydanın sadece yüzde dördünü oluşturuyor.
Metaverse denilen kavramın hayatımıza tam da bu noktada girmesinin bir sebebi olabilir. Yeni bir dijital rönesans ya da diğer bir deyişle dijital dönüşüm olabilir. Bizler aslında her çağda, o çağın gerekliliklerine göre yeniliklerle karşılaşıyoruz. Ve dünya bu sıkışmışlığı, iki boyutluluğun verdiği eksik haz alma duygusunu çözmek zorunda. Bu sebeple Metaverse kavramı hayatımıza girmeye başladı.
Kafamızda taşımak istemeyeceğimiz boyutlardaki birtakım cihazlar aslında bizi üç boyutlu bir dijital dünyanın içerisine davet etmeye başladı. Çünkü insan aslında baktığı yönden görür. Şu anda hepimiz buradan o tarafa doğru, yeniliğe doğru, Metaverse’e doğru henüz analog evrenden bakıyoruz. Henüz “universe”ten, dünyadaki fiziksel pabuçlarımın içerisinden seyrediyoruz olanları.
Oturduğumuz evlerden bindiğimiz arabalara, yediğimiz yemeklerden beslenme alışkanlıklarımıza, ilişki türlerimizden sevgilimizle aramızdaki aşkın derinliğine, evcil hayvanımızla olan ilişkimizden ast-üst ilişkilerine, belki şirketlerin vizyonlarına, hatta ülkelerin anayasalarına, belki topraklara, toprak bütünlüğüne, ulusal devletlere kadar her şey değişiyor hayatımızda… Değişime sebep olanların, gelecekteki yeni dünyanın karar vericileri, liderleri, yöneticileri olacağı görülüyor. Bu değişime karar verenlerin ve bir şekilde vesile olanların yeni dünyada hangi görevleri alacakları aslında şu sebeple kritik: Bu insanlar iyi insanlar ise Metaverse dediğimiz kavram da insanlığın faydasına, iyiliğine ve güzele dönüşmesine; kötü niyetliler ise gelecekte bu teknolojilerin bizler için felakete, distopyaya dönüşmesine sebep olabilir. Metaverse konusuna ne kadar hakim olursanız, kendi senteziniz ve doğrunuz kendiniz için o kadar doğru, çevreniz için ise hem tartışılabilir hem de kabul edilebilir olur.
İnsanlar tecrübeyle, olayın içinde yaşayarak, orada zaman geçirerek, orada belli deneyimler elde ederek şaşırmayı bırakıyor, öğreniyor, kabulleniyor ve hatta üstüne yeni bilgiler koymaya başlıyor. Bebeğin ilk merakı gibi herkes bu yenilikleri, dönüşümü, dijital rönesansı merak ediyor çünkü bahsettiğimiz deneyimler herkes için yeni. Metaverse’te de her şeyi böyle kanıksayacak, meraklarımızı doyurup evrenin birer bireyi gibi yaşamaya başlayacağız.
Metaverse oyun mu? Oyun evreni ve Metaverse evreni
İçinde bulunduğumuz dijital çağı tek bir ifadeyle anlatmak istesek, hiç düşünmeden “Metaverse’te kişiselleştirme” diyebiliriz. Dünya, sanayi krallığı altında yaşarken standart bir üretim yapılıyordu. Bu standart üretim kabaca 2000’li yıllardan itibaren yerini yavaş yavaş kişiselleştirilmiş bir üretime bırakmaya başladı. Aslında bir süre daha devam edebilirdi ama koronovirüs bu filmin sonunu hızlandırdı. Yani Dijital Uygarlık Çağındayız…
Yani artık oyun oynamak, oyun içerisinde olmak hatta dev şirketlerin, reklamcıların, pazarlamacıların kavram olarak hayatımıza soktuğu “oyunlaştırma” (gamification) yöntemi pazarlama dünyasının ve şirketlerin müşterileri ile olan ilişkilerinin merkezine oturdu. Sadece şirketlerin değil, milyonlarca insanın platformlar içerisinde zaman harcamaya değer bulduğu ve bunu ekonomik olarak da karşılığını görebilecek şekilde büyüttükleri oyun dünyası artık gerçek. Oyunlaştırma dediğimiz şeyin aslında nereye doğru gittiğini öngörmek zor değil. Oyun dediğimiz kavram da, oyunlar da insanlığı yavaş yavaş içine almaya başlıyor. “İçine almak” dediğimiz tabirin en büyük etkisi olan kapsayıcılığı Web 3.0 anlatıyor. Ancak bundan sonra teknolojinin getirdikleri ile birlikte oyun dediğimiz kavram daha kapsayıcı ve yüksek bir gerçeklik deneyimini yaşatabilir formatlara, dönüşmeye başladı.
Elbette söz konusu be seçimler herkesin ihtiyacına ve talebine göre farklılık gösteriyor. Ancak bu durum artık oyun içerisindeki üç boyutlu karaktere can vermekten ve o karakteri yönlendirerek puanlar kazanmaktan çıkıp, Metaverse’e doğru hareketlendiğimiz dünyada “o üç boyutlu karakter olma” fırsatını bize veriyor. Önümüzdeki dönemde yönlendirdiğimiz o karakter için “kendi avatarımız” diyebiliriz. Oyundan Metaverse’e geçişin formülü budur.
Giyilebilir teknolojileri üstlerine geçirerek, gerçek hayatla oyunu tam olarak birleştiren ve second skin (ikinci ten) adını verdiğimiz teknolojilerin kullanılmasına olanak sağlayacak. Vaktinde “Biz yapmayız!” dediğimiz yüzlerce yeni eylemle şimdi bir aradayız: Google’lamak, WhatsApp’tan mesajlaşmak, Spotify listesi yapmak, like etmek, DM atmak, lokasyon göndermek gibi… Bu yenilikler hayatımıza katkı sağlayacak bir hal aldığında önyargıları kırmak ve gençlerden nasıl yapılacağını öğrenmek kalıyor geriye.
Bazen geç bile kalmış oluyoruz bu değişime. Oyunlar aslında Metaverse’ün bir önceki versiyonu ve insanlığı Metaverse’e hazırlayan bir deneyim olarak aklımızda şekilleniyor. Çünkü aslında oyun dediğimiz şey, bir süre sonra Metaverse’ün ta kendisi olacak.
Özellikle sanat eserleri üreten yaratıcı zihinlerin tanınması ve eserlerine paha biçilmesi eskiden sanatçının bu hayattan neredeyse göçme zamanına denk gelirdi… Bu da daha çok sanatçıların ve aydınların kendi zamanlarının ötesinde olmasına yorulurdu… Artık son gelişmelerle, “yaşarken kıymeti bilinmedi”ler son buluyor diyebiliriz. Sanat dünyası, özellikle blokzincir tabanındaki kripto paralar aracılığıyla NFT alım satımında bu alana çok hızlı ve bereketli bir giriş yaptı. Metaverse evrenleri bu dijital sanatçılar ve oyun tasarımcılarıyla oluşturulacak. Aslında onlara ilk olarak “Metaverse mimarları ve iç mimarları” diyebiliriz. Bu anlamda zamanında hareket edebilirsek sanayi devriminde alınamayan hareket, bu dijital devrimde yetişmiş insan gücümüzle alınabilecek düzeyde.
Bilmediğimizden korkarız, anlamadığımızdan uzak kalırız. Çünkü ipleri, kontrolü ve işleyişi elimizde olmayan, bilgi sahibi olmadığımız her şey tehditleri oluşturur. Öncelikle elbette “oyun kuruculuğa” oynamalıyız. Seyirci kalmamak ve başka ülkeler tarafından üretilenlere kullanıcı veya müşteri olmamak için bu alanda ülkemizde içerik verenleri, üretim yapanları tespit edip gereken destekleri sağlamalıyız.
Metaverse aslında oldukça toplumsal bir olay. İçerisinde dijital sosyolojinin, felsefenin, hatta psikolojinin bile tartışılması gereken; hukuk, ekonomi, çevre, sosyal sorumluluk, eğitim, ulaşım, madde ve gerçeklik gibi birçok kavramın yeniden dizayn edilmesine sebep olacak kadar büyük bir değişim. Yazılımcıların üzerine Hollywood filminden farksız dinamikler oluşturmamıza olanak sağlayan Unreal Engine gibi birçok platform ve teknolojiler hayatımıza girmeye başladı. Bu sayede teknolojik taraf hazır hale geldi, fakat insani tarafın da bu sürece hazırlanması ve içerisine gireceğimiz o kapsayıcı Metaverse dünyasında saatler geçirmeye hazır olması gerekiyor. Özellikle genç nesiller, Metaverse dinamiklerini oyunlar oynayarak, o oyunları içselleştirerek ve gerçek kabul ederek büyümeye başladılar. Yani bizler yavaş yavaş Metaverse’e her açıdan hazır hale geliyorduk. Şimdi artık kendisini Metaverse’te spor yaparken hayal edebilen ya da yemek siparişi verebilen insanlar güruhu, kritik kitlelerin üstüne çıkmış vaziyette ise işte o zaman “teknoloji hazır; bilgisayarlar, ekran kartları, grafik arayüzler, internet hazır; insanlık da hazır” diyebiliriz.
Dolayısıyla yeni dünya düzeni de hazır. Masanın üç ayağı kurulduysa, insan hazırsa ve gününün dokuz saatini ekran başında geçiriyorsa; 5G, 6G, şimdilik üç boyutlu gözlükler, yüksek ekran kartları ve yazılım mimarisiyle teknoloji hazırsa; bunların hepsi masaya geldiyse, bir ayağını oluşturduysa, bize bunu hissettirmek için duyu organlarımızı “hack”leyebilecek kadar gerçeğe yaklaştıysa simülasyon yetenekleri çok yükseldiyse, son olarak dünya düzeninin altyapısı olan Blockchain, Web 3.0, NFT, kripto paralar, merkeziyetsiz yönetim için akıllı kontratlar hazırsa, o zaman insanlık “pre-metaverse” Metaverse öncesi döneminden “Metaverse dönemi”ne geçiş için VR deneyimini tanımaya başlayabilir. (VR: Bugün insanların Metaverse zannettiği ama aslında “Virtual Reality” yani sanal gerçeklik uygulamaları.)
Özetle multiverse dediğimiz kavram başlı başına bizlere, Metaverse’ler deneyiminden birçok fırsat getirecek. Farklı platformlardaki deneyimleri kesintisiz taşıyabilme önemli olacak.
Metaverse platformlarında fayda yaratan kurumlara Meta-Brands – Meta-Marka denilecek ve bu Kodak, Nokia,Motorola gibi firmaların başına gelen şey günümüz bir çok firmasının başına gelerek çağdışı kalmasına neden olabilir. Meta-Brand ‘lerde avatarlarımız aslında bizim için varolacaklar, yeni ürün önerecek, indirim alacak, hatta anket doldurup oyun oynayarak “play-to-win” gibi modellerle bize para kazandıracaklar. Ancak burada avatarların bize hizmet etmesi gibi sanal dünyadaki objeleri fazlasıyla kimliğimize alarak onlar için bizim hizmet etmeye başlamamız gibi risklerle bulunmakta.
Bizim yapmamız gereken ise bu fırsatları iyi değerlendirmek, multiverse kavramını iyi anlamak ve oraya entegrasyon, interaksiyon, etkileşim ve fayda odaklı projeler geliştirmek için kafa yormak olmalıdır.
Bu yazı Gamfed Türkiye Kurucusu Ercan Altuğ yılmaz ve GamFed Türkiye gönüllüsü Sabiha Ebcim tarafından hazırlanmıştır.