Gamfed Türkiye Kitap Kulübü Sunar: Psikopolitika – Byung Chul Han

Byung-Chul Han tarafından eleştirel bir yaklaşımla kaleme alınan “Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri” Metis yayınlarından 2019 yılında Haluk Barışcan çevirisi ile yayınlanmıştır. Han, neolibereal dönemde iktidarların toplumu şekillendirme yöntemlerini aktarırken, erdem olarak tanımlanan bazı kavramların, kapitalizmin gölgesi altındaki karanlık yüzlerine de dikkat çekerek ışık tutmaktadır.

Özgürlük, karanlık yönüyle birlikte ilk bölümde incelediği ilk kavramdır. Özgürlük ve arkadaşlık kelimelerinin Hint-Avrupa dillerinde aynı kökene sahip olduğunu vurgulayarak özgürlüğün tanımının başkalarıyla kurulan iyi ilişkiler üzerinden yapılması gerektiğini vurgulamış, insanın ancak diğerleriyle mutlu ve iyi ilişkiler içindeyken gerçkten özgür hissedebileceğini savunmuştur. Kapitalizmin babası olan Marx’ın da ilginç bir biçimde özgürlük tanımını ilişkiler üzerinden yaptığına, bireyin yeteneklerini keşfetmek ve geliştirmek için diğerleriyle birlikte olmaya ihtiyaç duyduğuna, özgürlüğün başarılı bir toplulukla eş anlamlı olduğu görüşüne dikkat çekmiştir. Modern çağın köleliğinin, artık özgürlük adı altında nasıl süslenerek bireye satıldığını Hegel’in efendi-köle diayalektiğine atıf yaparak tartışıyor. Sermayenin, bireyin özgürlüğünü sömürerek, nasıl sermayenin özgürlüğüne dönüştürdüğünü anlatmaktadır. 

Akıllı iktidarların, dost görünümünde, zorlama ve yasaklar yerine iradeyi özgürlükle teslim aldığını, özgür seçimin bireye ya da topluma sunulan seçeneklerden birini seçmesine feda edildiğini, “beğen” simgesi/butonu ile zorlamadan, dirençle karşılaşmadan, bağımlılık yaratarak, insanların kendini optimize etmesini sabırla bekleyerek isteklerini öylesine olduruverdiğini gözler önüne serer. Bu tür neoliberal yönetimi yazar, “beğendim” kapitalizmi olarak tanımlar. 

Biyopolitika ile hüküm süren geleneksel devletin, toplumu disipline etmek için aile, okul, hastane, kışla, fabrika gibi farklı mekanizmaları kullandığını, bu mekanizmaların beden gibi organize olduğunu ve kapalı bir sistem içinde “köstebek” olarak tanımlanan işçi bireylerin bu mekanizmalar içinde birinden diğerine geçtiğini, harteket alanının bu dar çerçevelerle sınırlı olduğunu bu nedenle yaratıcılığının olmadığını ve üretimde belirli bir kapasiteyi aşmasına olanak vermediğini belirtir. 

OYUNLAŞTIRMA

Oyun işe heyecan katar, hatta işi dramatikleştirir, böylelikle de motivasyon yükselir. Çabuk elde edilen başarı deneyimi ve ödüllendirme sistemi sayesinde performansın ve kazancın artmasını sağlar. Heyecanlarıyla hareket bir oyuncu kendini akılcı hareket eden ya da sadece görevini yerine getiren bir işçiden çok daha fazla verir işine.Zenginlik üretimi mikro elektronik devrim sonrasında giderek artan bir şekilde insan emeğinden bağımsızlaşmıştır. Ancak toplum, emeğin giderek daha da gereksiz hale getirildiği bugünkü post-Fordist dönemde her zamankinden daha fazla bir iş toplumu niteliği taşımaktadır.

Oyun’un kendine has bir zamansallığı vardır. Karaktersizlik özellikleri dolayımsız başarı deneyimi ödüllendirmektedir. Yavaş yavaş olgunlaşması gereken şeyler oyunlaştırılmaz. Uzun süreli ve yavaş şeyler oyunun zamansallığıyla uyuşmaz. Örneğin avlanmak oyunun tarzına uygunken, yavaş yavaş olgunlaşmaya sakin bir şekilde büyümeye dayanan çiftçilik faaliyetleri oyunlaştırmaya uygun olmayabilir. Hayat tümüyle avcılığa dönüştürülemez. 

İş’in oyunlaştırılması homo ludens’i sömürür, insan oynadığı sırada kendini tahküm ilişkilerine tabi kılar. Beğendim ‘lere arkadaş ya da “izleyenlere” toplumsal iletişim de oyunlaştırılmış durumdadır. 

Bir süre önce Yunanistan’daki garip bir olay haberlere konu oldu. Garipliğin esas nedeni olayın günümüzde sermayenin boyunduruğu altında ezilen bir ülkede gerçekleşmiş olması. Söz konusu olay çok belirgin bir işaret niteliği taşıyor. Çocuklar bir evin yıkıntısında büyük bir para torbası bulur. Bunlarla önce oyun kurarlar ve gün sonunda da hepsini yırtarak eğlenirler. Mutlaka bu çocukların parayla ilişkisi de geleceğimizden bir mesaj gibidir. Acaba günümüzde de kapitalizimin çarkı bankonatlarla işimiz bitince acaba kağıtlarla oyun oynayacakmıyız? 

İnsan lükse yönelik bir canlıdır. Lüks, esas anlamıyla bir tüketim pratiği değildir. Daha ziyade zorunluluktan arınmış bir hayat biçimidir. Özgürlük zorunluluktan sapmaya, çıkmaya dayanır. Lüks zorluğu engelleme yönelimini aşar. Lüks günümüzde tüketim tarafından ele geçirilmiştir… Özgürlük olarak lüks, tıpkı oyun gibi, ancak çalışmanın ve tüketimin dışında söz konusu olabilir. Bu anlamda çileciliğe komşudur.

Byung-Chul Han ve Psikopolitika

Bir felsefeci ve kültür kuramcısı olan Han, 1959’da Seul’de doğmuş, 1980’li yıllar- da Almanya’ya yerleşmiştir. Doktorasını Almanya’da yapan, ardından çeşitli üniversitelerde akademik çalışmalar yapan yazar 2012 yılından bu yana Berlin Sanat Üniversitesinde ders vermektedir. Akademik hayatının ilk dönemlerinde felsefe,Alman edebiyatı ve katolik teolojisine yoğunlaşan yazar, ilerleyen dönemlerde on sekiz, on dokuz ve yirminci yüzyıl felsefesi, etik, fenomenoloji, kültür kura- mı, estetik, din, medya kuramı ve kültürlerarası felsefe gibi konulara yönelmiştir. 

Kaynaklar: 

Byung-Chul Han, 2019, Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni Iktidar Teknikleri. İstanbul: Metis Yayınları. 

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1796904

İlgili Makalelerimiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir