Gamfed Türkiye Kitap Kulübü Yazdı- ALAIN DE BOTTON-STATÜ ENDİŞESİ

Kaynağını tam olarak bilemediğiniz bir kaygı ruhunuzu kemiriyor olabilir. Biraz düşününce kendimizi insanlara beğendirmek olarak nitelendirebiliriz o kaygıyı. Başkalarının bizim hakkımızda neler düşündüğü, başarısızlıklarımızın başkaları tarafından nasıl yorumlandığı, temelde bütün dünyadaki herkesin endişesidir ve Alain de Botton’a göre buna statü endişesi adı verilmektedir. Herkesin mutlaka okuması gereken bu kitapta yazar, statü endişesinin nedenlerini sevgisizlik, snopluk, beklenti, meritokrasi ve güven olmak üzere beş maddede tanımlar:

1. Sevilmek istiyoruz

Yazar şöyle yazıyor:

“Sevgi, bir kişinin başka bir kişinin varlığına gösterdiği saygı ve hassasiyettir. Seviliyorsak eğer, varlığımızın farkına varılır, adımız anımsanır, görüşlerimiz dinlenir, başarısızlıklarımıza hoş görüyle bakılır, ihtiyaçlarımız karşılanır.”

Kimlik duygumuz, birlikte yaşadığımız kişilerin yargıları tarafından tutsak edildiğinden, dünyada sahip olduğumuz yer konusunda endişeliyiz. Yeterince iyi olmazsak sevilmeyeceğimizden korkuyoruz. Göz ardı edilmek, insan doğasının en ateşli arzularını hayal kırıklığına uğratır.

2. Snoplar tarafından küçümsenmek istemiyoruz

Snop sözcüğü ilk olarak 1820’lerde İngiltere’de kullanılmaya başlandı. Oxford ve Cambridge üniversitelerinde sıradan öğrencileri aristokrat öğrencilerden ayırabilmek için adlarının hemen yanına sine nobilitate (soylu olmayan) yani kısaca s.nob diye not düşülürmüş. Snop sözcüğünün anlamı zaman içinde değişime uğradı. “Snop” başta yüksek statü sahibi olmayan kişileri karşılayan bir sözcük iken, kısa bir süre sonra yüksek statünün yokluğundan rahatsız olan kişiler için kullanılmaya başlandı. Snoplar insanları değerlendirirken statü-odaklı bir yaklaşım sergiler. Alçak statü sahibi olmanın maddi cezası yoksulluksa eğer, snopça bir dünyanın cezası da önem simgelerine sahip olmak için kıvranıp dururken hissettiğimiz o aşağılık duygusu ve uzaklara dalıp giden bakışlarımız olacaktır.

3. Yaşamdan beklentilerimiz yüksek

Britanya’da başlayan Endüstri Devrimi’yle Batı’da büyük bir dönüşüm yaşanmaya başlandı. On dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde, Britanya’da başlamış olan tüketici devrimi daha da genişledi ve yayıldı. Bu dönemde yapılmış olan bir dizi teknolojik icat gündelik hayatı köklü değişime uğrattı, zihinlerde yepyeni ufuklar açtı. Dünyanın eski döngüsü (bir sonraki yılın geçen yıla tıpatıp benzer olacağı, en az geçen yıl kadar kötü olacağı düşüncesi) yepyeni bir görüşe, insanlığın her yıl mükemmelliğe doğru biraz daha ilerleyebileceği düşüncesine bırakıyordu.

Modern dünyada, geçmişe göre gelirimiz daha fazlaymış gibi görülebilir anacak modernitenin getirdiği zenginlik yalnızca görüntüdedir. Aslında artık daha fakiriz çünkü beklentilerimiz fena halde tetiklenmiş, paramızın yettiğiyle elde edebildiklerimiz arasında derin bir uçurum oluşmuştur.

4. Meritokraside, durumumuz ne kadar iyi bir insan olduğumuzu gösterir.

Aristokrasiden (yaşamdaki konumunuzun büyük ölçüde doğumla belirlendiği yer) meritokrasiye (kendi yeteneklerinizle belirlenir) geçişte, düşük statü ahlaki bir çağrışım kazandı. Fakirlerin yürekten inandığı bazı öyküler dinleyenlerin statü endişelerini azaltmış, onları toplumsal konumları konusunda teselli etmiştir.

 On sekizinci yüzyılın ortalarına kadar değişmeden gelen babadan oğula miras ilkesini sorgulamaya başladı. Kuramcılar, miras ilkesinin saçmalıklarını daha iyi ortaya koyabilmek için uzun zamandır meritokratik bir sistemin hüküm sürdüğü bir alana işaret ediyorlardı: edebiyat dünyası. Edebiyat dünyasında miras ilkesinin geçerli olamayacağı, meritokratik bir usulün şart olduğu herkes tarafından kabul edilmekte, bu düşünceden hareketle edebiyat alanıyla diğer alanlar arasında karşılaştırmalar yapılmaktaydı. Bir kitap seçmek söz konusu olduğunda okur, yazarın ana babasının ünlü ya da varlıklı olup olmadığına bakmıyor, asıl olarak kitabın iyi olup olmadığını göz önünde bulunduruyordu. Bir yazarın babasının da iyi bir yazar oluşu ona başarının kapılarını açmıyor, aynı şekilde başarısızlık da edebiyat alanında babadan oğula geçmiyordu. Öyleyse diğer alanlar da edebiyat gibi değerlendirilebilirdi. Neden bu yargılama yöntemi siyaset ve ekonomide de uygulanmıyordu?

5. Kontrolümüz dışında birçok şey var.

Durumumuz artık hızlı hareket eden, belirsiz ve değişen bir ekonomide performansımıza bağlı. Yine de performansımızın kendisi belirsiz çünkü: Yeteneklerimizi istediğimiz zaman öne çıkaramayız. Başarı bir şans unsuruna sahiptir. İşverenimizin öncelikleri durumumuzu ve ilerlememizi belirler. İşverenimizin kâr sağlayabileceğine güvenmek gerekir.

Alain de Botton, sade ve akıcı bir dille statü endişesinin kaynağını ve onu yenmek için neler yapabileceğimizle ilgili ipuçlarını bizlerle ufuk açıcı bir şekilde paylaşmış. Statü endişesini yenmek ve toplumsal kaygıları azaltmak için usta yazara kulak vermeliyiz. Bir solukta okuyacağınız, esinleneceğiniz ve okuduktan sonra değişeceğiniz bu kitabı GamFed Kitap Kulübü olarak şiddetle tavsiye ediyoruz.

GAMFED KİTAP KULÜBÜ- Leman ŞEN

İlgili Makalelerimiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir