Kurumsal hayatın üç boyutuna baktığımızda hedefler, sözcükler ve politikalar karşımıza çıkar. Neden önemlidir bu derseniz Motivasyon 2.0 ve Motivasyon 3.0 işletim sistemini daha iyi anlamak ve hayata geçirmek için derim.
Kurumsal hayatta hedeflere baktığımız zaman Baby Boomer ile Y kuşağı başarıyı yeniden tanımlıyor ve radikal değişimlere gidiyor. Yazar Sylvia Heelett’in yaptığı araştırmaya göre her iki kuşakta parayı en önemli kazanç olarak görmüyor. Onlar için önemli olan, gayri maddi şeyler. Mesela “harika bir ekip olmak”, “Toplumdan aldığını çalışarak topluma geri ödemek” gibi. Eğer şirkette ödül paketini bulamazlarsa kendi girişimlerini kuruyorlar.
Özünde dayanışma olan, kar amacı güden TOMS buna şahane bir örnek. Şirketin iş modeline bakıldığında firma her müşterisini bir hayırsevere dönüştürüyor. Kurdukları sistem ile amaç maksimizasyonu için yaratılan Motivasyon 3.0’ı destekliyor. Yeni iş adamları kar maksimizasyonunun yanında coşku ve hevesle bir amaç peşinde koşuyor. Bunu yaparken de karlarını hedef olarak değil amaç olarak kullanıyor.
Motivasyon 3.0 işletim sisteminde sözcükler önemlidir. Sözcüklerin önemli olduğu kadar ses tonunun da destekleyici olması gerekir. Siz şirketinizden bahsederken “onlar” mı diyorsunuz yoksa “biz” sözcüğünü mü kullanıyorsunuz? Motivasyon 3.0’da kazanan hep biz oluyor. Şirket yöneticileri, sıradan iş faaliyetlerini, onur, hakikat, sevgi, adalet, güzellik gibi daha derin, insanın ruhuna işleyen idealler ile birleştirmenin yollarını buluyorlar. Çalışanların söylediklerine kulak verdikleri için çalışanlar da onlara kulak veriyor.
Şirketlerin kullandıkları sözcüklerle peşinde oldukları hedefler arasında sözcükleri hedeflere dönüştürmekte kullandıkları politikalar yer alır. İnsanlar cezadan kaçınmak için asgari etik koşulları yerine getirebilir. Ama yönetmelikler kurumsal amaçlar açısından hiçbir güce sahip olmayabilir. Bu durumda özerkliğin gücü önemli bir yer tutar. Daha açık bir dille ifade etmek gerekirse parayı kendimiz için harcamak yerine başkaları için harcamak özel esenliğimizi güçlendirebilir. Şirketlerin “toplum destekçisi” harcama olarak adlandırdıkları saptamalarını kurumsal politikalara dönüştürebilir.
Şirketler, bütçelerinden hayır işleri için pay ayırabilir ve çalışanlara bağışlamaları için para verebilir. Böylelikle çalışanların duygusal ve esenlik durumlarında iyileşme meydana gelir. Bir başka deyişle şirketin topluma borcunu ödeme yönteminde kontrolü çalışanlara vermek onları şartlı verilen maddi bir teşvikten daha mutlu edebilir. Bu sistemi de ancak şirket politikası haline getirerek başarabilir. Bu sizin de kulağınıza hoş gelmiyor mu?