“Mutluluk ve acıyı bir hesap defterindeki artılar ve eksiklerden ibaret gören insanlar var ama aslında öyle mi? Kritik noktayı aşan aşırı acı daha sonra ne zevk verilirse verilsin hesap defterindeki bir sayı gibi basitçe dengelenemez.”
Şu günlerde zihnimize dolaşan bir düşünce var: Yapay zekâ, önümüzdeki yıllarda ne tür bir metamorfoz geçirecek? Hepimizin zihinlerinde, izlediğimiz filmlerden ve içsel dünyamıza yolculuk yaptığımız kitaplardan ilham alarak çizdiğimiz bir 21. yüzyıl portresi var. Ama gerçekten öyle mi olacak? Haydi, bu gizemli geleceğin kapılarını Kim Young-Ha’nın Veda kitabı ile aralayalım.
Veda kitabı, tam da bu noktaya dokunarak yapay zekanın hüküm sürdüğü bir dönemde, Profesör Choi, oğlu Cheol ve ikisi robot, biri gerçek olmak üzere üç kedisinin hikayesini anlatıyor.
Hadi, bu heyecan verici öyküde, yapay zekanın yönettiği bu gizemli dünyanın içine dalalım.
Yüzyıl dünyasında yapay zekâ ile insanların çatıştığı bir kaos hâkim. Human Matters Laboratuvarı’nda bilim insanları, son model yapay zekâ modelleri üreterek meşgulken, Cheol gibi çocuklar genellikle evde aileleri tarafından eğitilerek, okula gitmek yerine kampüs ortamında büyüyor. Ancak, çocukların sosyalleşebildiği tek alan bu kampüs ortamı ve dış dünyayla iletişimleri minimumda.
Cheol’ün bir günü, babasıyla kampüse gidip yaşıtlarıyla oyun oynayarak geçiyor. Ancak eve döndüğünde, yemek hazırlığı ve temizlikle meşgul oluyor. Temizlik, yapay zekanın hâkim olduğu bir dünyada kolaylaştırılmış bir şekilde gerçekleşiyor. Akşam yemeği yenildikten sonra, yemek artıkları ve tabaklar, mutfakta bulunan vakumlu bir tüpün içine yerleştirilip düğmeye basılarak temizleniyor. Cheol aynı zamanda evdeki kedilerle oynayarak ve onların davranışlarını gözlemleyerek zaman geçiriyor. Babasıyla birlikte, ev okulu kapsamında günlük eğitimlerini gerçekleştiriyor.
Ancak bir gün, Cheol’in hayatı dönüm noktasına girer. Babasının yürüyüşe çıktığı bir anda komşusunu ziyaret eden Cheol, yağmur altında dış dünyayla tanışır. Bu sırada, dışarıda çalan müziğin etkisiyle gökyüzünü izlerken, ansızın ortaya çıkan hümonoidler tarafından toplama kampına götürülmek üzere apar topar kapsüle bindirilir.
Cheol, toplama kampında hayatını sorgulamaya başlar. Robotlar, humonoidler ve kayıtları olmayan insanlar bir araya getirilmiş, dış dünyada devam eden savaşın etkilerini kaçmaya çalışırken duvarlarına kadar dayanan bir kamp ortamında bulur kendini. Cheol ve arkadaşları, Cheol’ün babasının yanına güvenli bir bölgeye kaçmak amacıyla kaçarken, babası kayıtlı olmadığı için yargılanır ve çalıştığı Humans Lab’daki görevinden ayrılmak zorunda kalır.
Üç çocuk, yaşam mücadelesi verirken, içinde bulundukları karmaşa ve mutsuzluk dünyasından çıkarmak için kullanılan Dharma adlı bir humonoidle tanışır. Bu karşılaşma hem kahramanları için hem de okuyucular için hikâyeye farklı bir bakış açısı kazandırır. Yapay zekâ ile insanlık arasındaki çatışmayı sorgulayan bu hikâye, okuyucuları derin düşüncelere sevk ederken, bazı sorulara net bir cevap vermek konusunda zorlayıcı bir atmosfer sunar.
Sizce; Dharma haklı mı?
İnsanlar; geçmiş, şimdi ve gelecek kavramlarına takılıp bunu takıntı haline getiriyor. O yüzden hep mutsuzlar. Bir benliğe sahipler. Bu benlik sadece geçmiş için pişmanlık duyarak ve gelecekten korkarak aslında tek gerçek olan şimdiki zamanın öylece akıp gitmesine izin veriyor yaklaşan makine dünyasında benlik kaybolacak geçmiş ve gelecekle anlamını yitirecek.
Dharma, insanlığın sonunun geldiğine inanarak, hümonoid ve robotların yönetimi altında bir dünya kurmak amacıyla üs kurar ve robot üretimine başlar. Dharma, insan acılarının ilk günah işlenmesiyle başladığına dair bir hikâyeye dayanarak, acıları anlam yüklü bir hikâye olarak tanımlar. Bu hikâye, insanların empati yeteneklerini kullanarak bir araya gelmelerini sağlar, ancak aynı hikâyeye inananlar, inanmayanlara karşı şiddetli ve saldırgan bir tutum takınırlar, savaşlar çıkar ve katliamlar gerçekleşir. Dharma, bu durumun hikâyeye inanma eğilimiyle başladığını vurgular.
Dharma’nın görüşüne göre, insanlar kaos ve karmaşıklık yaratma eğilimindedir, ancak hümonoidler bu tür duygulara sahip olmadıkları için daha güzel bir dünya kurma potansiyeline sahiptir. Cheol ise hem kendi yaşamını hem de laboratuvarda gördüklerini değerlendirerek, Dharma’nın anlattıklarını anlamaya ve sorgulamaya çalışır. Bu çatışma, hikâyeye derinlik katan ve okuyucuları düşündüren bir tema olarak ön plana çıkar.
Kitabın finalinde, yazarlar Kanca modelini kullanarak okuyuculara yeni bir kitap önerisi sunuyor. Yayınevi, okuma deneyimini oyunlaştırarak karekod aracılığıyla okuyuculara kolayca ulaşmalarını sağlar. Bu interaktif yaklaşım, yayınevini sadece kitap sunan bir mecra olmaktan çıkarıp, okuyucuları etkileşimli bir keşif sürecine davet eder.
Kitabın sonunda Cheol’ün, “Ben de bir hikayeysem bu hikâyenin de bir sonu olmalıydı” diyerek sizlere düşündürücü bir “Veda” ediyoruz.
Bu yazı Gamfed Türkiye gönüllüsü Afra Çalık tarafından kaleme alınmıştır.