Hellooo! Ben İçinizdeki İrlandalı, Pınar ☺ 🎉
Sizlerle Gamification Global Gathering Polonya 2025 Zirvesinden’ten en beğendiğim anları paylaşmak istiyorum! https://ggg25.sessionize.com

İlk gün sabah alana geldiğimde, bir önceki gece ve sabah biraz sıkıntılı geçtiği için kafamda tek bir soru vardı: Acaba yorucu ve stresli bir gün mü olacak? Ama öyle olmadı! Organizasyon o kadar iyiydi ki, tüm endişelerim bir anda uçtu gitti. Kendimi hemen oranın bir parçası gibi hissetmeye başladım. Ne yargılanıyordum ne de yalnız hissediyordum. Amerika, Güney Kore, Moğolistan, Danimarka, İspanya, İtalya, İngiltere, İrlanda, Mısır… Resmen dünyanın dört bir tarafından insanlar ortak bir konu için bir aradaydı: “Sürdürülebilirlikte oyunlaştırma,” Yeeey!
Bir de genç gönüllü popülasyonu çoktu çünkü organizatörlerden biri Antonios daha önce gençlik kulüpleriyle çalışmış ve onları da buraya davet etmiş. Oradaki arkadaşlar da gerçekten kendini geliştirmeye açık, iletişimi kuvvetli gençlerden oluşan bir gönüllü topluluğuydu. Hepsine bravo!
Etkinliklerde en çok neye dikkat ederim? Tabii ki yemeklere! 😋 Son beş yıldır Birleşik Krallık’ta yaşadığım için etkinliklerde genellikle kuru sandviç, cips ve aşırı şekerli tatlılardan başka bir şey göremiyorum. O yüzden Polonya’da çorba, salata ve yerel yemeklerle karşılaşmak şahane bir sürpriz oldu. Hem içimizi ısıttı hem de karnımızı (gerçek anlamda) doyurdu. Bence çok güzel ağırlandık. Özellikle kahve köşesi efsaneydi! ☕ Çünkü bildiğiniz barista vardı ve ne isterseniz o an hazırlayıp size sunuyordu (espresso, macchiato, latte vs.). Yanında da sağlıklı atıştırmalıklar ve içecekler vardı. Tam bir keyif köşesi! Sunumlar kesinlikle günün yıldızlarıydı. Yeni şeyler öğrenmek, beynimin çalıştığını hissetmek harika bir deneyimdi.

📌 İlk sunum Javier’in “Is Sustainability Rotten?” konuşmasıydı. Adam öyle bir metafor kullandı ki, aklımdan çıkmayacak! Eski telefonlardaki yılan oyunu gibi dünya kaynaklarını tüketip sonunda kendi kuyruğumuzu yiyeceğimizi söyledi. “Sürdürülebilirlik çalışmaları şu an pek işe yaramıyor. Eğer sistematik bir şekilde harekete geçmezsek sonumuz yılanın kendi kuyruğunu yemesi gibi olacak” diyerek durumu özetledi. Şahane bir benzetmeydi! Javier, ve daha sonra birlikte sunum yaptığı Marta ile tanışmak da ayrı keyifliydi, benim gibi başka PhD öğrencilerini görmek network kurmamı kolaylaştırdı diyebilirim.

📌 Yu-Kai’nin sunumu ise Octalysis sistemine odaklanıyordu. En çok üzerinde durduğu konu epic meaning & calling yani insanlara içsel bir anlam sunmanın önemi oldu. Yani, hangi alanda olursa olsun, oyunlaştırma yapılan bir şeyin insanların ruhuna dokunması ve onları harekete geçirmesi gerekiyor. İçsel ve dışsal motivasyonları Octalysis’teki sekiz temel duygu ile eşleştirdi. Özellikle son zamanlarda parçası olduğum Roman Rackwitz’in eğitiminde içsel motivasyonun vurgulanmasıyla burada anlatılanların örtüşmesi ilgimi çekti.
Sürdürülebilirlikle ilgili söylediği şu da aklımda kaldı: Eğer bir konu insanlara bağ kurabilecekleri bir duygu üzerinden sunulursa, çok daha başarılı sonuçlar alınabilir. Mesela, bir ayakkabı firmasının bir ayakkabı satın alana ihtiyacı olan birine bir ayakkabı bağışlaması gibi. Ama burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Amaç daha fazla üretmek olmamalı. Asıl önemli olan üretim sürecinde kullanılan malzemeler ve bu döngünün doğaya zarar vermeden devam etmesi.

Sunumdan sonra, müsait olduğu bir arada Ercan Altuğ Yılmaz için Yu-Kai’nin iki kitabını da imzalı alma fırsatım da oldu. Kitapları aldıktan sonra da üzerine sohbet etmek, kendi projem üzerine konuşmak ve Octalysis modeliyle gerçekleştirmek mümkün mü, nasıl uygulanabilir gibi sorular üzerinde brainstorming yaptık. Sunumunda bahsettiği içsel-dışsal motivasyonlara ayırdığı duygularla nasıl bir denge sağlanabilir sorusunu ilettiğimde, “Öncelikle kullanıcı için gerçekten önemli olan bir epic meaning & calling bulmak gerek ya da bu içsel motivasyonları etkileyenlerden birini. Sonra istersen ve mümkünse diğerlerinden de eklemek çok güzel olur tabii ama kolay değil.” dedi. Özellikle vurguladığı, en az bir tane duygunun kuvvetli bir şekilde var olması ki kullanıcı derinden bağlı bir şekilde yer alsın.
📌 Günün sonuna geldiğimde ise Emad Henin’in seansında artık o kadar yorulmuştum ki… Gün boyu hem not almak hem fotoğraf ve video çekmek hem de atölyelere katılmak ciddi enerji harcatıyor tabi. Ama günün en keyifli anlarından biri de arada çorba içerken tanıştığım Karl ve Klaus ile yaşandı! Onlarla son seansta konuşmadan, sadece kâğıda bir şeyler çizerek ve yazarak iletişim kurduk. Oyun üzerinden bağ kurmak inanılmaz eğlenceliydi. Günün böyle tatlı bir şekilde bitmesi içimi ısıttı. ☺

Veee ikinci gün! 🚀
İlk gün tanıştığım insanlarla yeniden buluşmak, yeni şeyler öğrenmek için sabırsızlanıyordum. O yüzden yine erkenden uyandım ve hemencecik kongre alanına gittim! 😄 Artık daha tanıdık simalar var, sanki uzun süredir tanışıyormuşuz da sadece bu etkinlikte yeniden bir araya gelmişiz gibi hissediyorum. Samimi sohbetler, kahve sırasında rastgele karşılaşmalar, spontane derin muhabbetler… Kongre ortamının en sevdiğim yanı kesinlikle bu! ☕✨
Bu arada, bu süreçte sosyal medya paylaşımlarına destek veren Gülizar ve İrem Damla’ya ayrıca sevgiler! 💛
Kahvemi alıp bir köşede insanları gözlemlerken Emad Henin yanıma geldi ve şöyle dedi:
“Dün Ercan Altuğ Yılmaz’ın paylaşımında seni gördüm, Yu-Kai ile çekilmiş bir fotoğraf, GamFed Türkiye’nin bir parçası mısın?” Gururla “Evet!” dedim. Tam o anda GGG2025 organizatörlerinden Ike Gluski yanımıza gelip bana döndü: “Dünkü sosyal medya paylaşımların için ayrıca teşekkür etmek istedim! Sen ve GamFed Türkiye ekibi harika içerikler üretiyorsunuz.”
Yine bir GURUR ANI! 🏆🎉 Böyle anlarda insan gerçekten yaptığı şeylerin güzel yerlerde karşılık bulduğunu hissediyor.
Vee tanıştığıma en mutlu olduğum insan: Bruno Setola!
Game Thinker’lardan biri olan Bruno Setola, oyunlaştırma konusunda zihnimi en çok açan kişilerden biri oldu. “If a game isn’t worth playing, why not reimagine it?” (Eğer bir oyun oynanmaya değer değilse, neden yeniden hayal etmeyelim?) sözü o kadar kıymetli ki…

Bruno, iyi bir oyunlaştırmanın oyunsal düşünmeye eşdeğer olduğunu vurguladı. En büyük çıkarımım şu oldu:
👉 Oyunlar eğlencelidir çünkü öğrenme içerir. Öğrenmek zaten eğlencelidir!
Biz bazen “öğrenmeyi eğlenceli hale getirmeye” çalışıyoruz, ama asıl mesele şu: Öğrenmenin kendisi zaten eğlenceli! Eğer bir konuya meraklıysak, keyif alıyoruz. Keyif aldıkça artan zorluklarla yüzleşmek de daha keyifli hale geliyor.
Burada içsel motivasyon devreye giriyor. Merak ettiğimiz bir şeyi öğrenmekten zaten zevk alıyorsak, bizi harekete geçiren şeyin kendisi motivasyon kaynağı oluyor. Ama neden bunu eğitimde, iş hayatında, günlük yaşamda daha çok kullanmıyoruz? Neden öğrenme süreçlerini daha organik ve akışta ilerleyen bir hale getirmiyoruz? İşte bu sorular üzerine hep birlikte düşündük.
Bahsedilen bir diğer önemli konu ise oyuncu tipleri. Bruno, keskin sınıflamalar yapılmaması gerektiğini, her birey bağlama bağlı olarak farklı davranışlar sergileyebileceğini anlattı. Mesela:
✔ Result-Oriented (Sonuç odaklı)
✔ People-Oriented (İnsan odaklı)
✔ Experience-Oriented (Deneyim odaklı)
Normalde sosyal bir insan olsak bile, acil bir durumda sonuç odaklı hale gelip agresifleşebiliriz. Örneğin, havalimanında uçağı kaçırmamak için her şeyi hızlandırmaya çalışırken tamamen sonuç odaklı bir hale geliriz. Bağlam çok önemli!

Bruno, bir de oyun mekaniklerinden ve bunların nasıl kullanıldığından bahsetti. Özellikle power-ups konusunu ele aldı. Power-up’lar bir oyuncuya geçici avantaj sağlar, tıpkı Super Mario’daki güçlendirmeler gibi! Bunu günlük hayatta nasıl kullanabiliriz? 🤔
Mesela bir grup çalışması yapılıyorsa, power-up kazanan kişi çalışılacak konuyu seçebilir veya takımı ekstra puan alabilir. Oyunlardan ilham alarak eğitim süreçlerinde küçük dokunuşlarla büyük farklar yaratmak mümkün!

Günün finali: Crime Dinner & Escape Room! 🔍🔑
Günü ve konferansı, Almanyadan gelen Karl ve Klaus’un hazırladığı Crime Dinner & Escape Room workshop’u ile kapattık! Önce dinamikleri analiz ettik, ardından iki etkinliği birleştirerek Crime Escape Games konsepti oluşturduk. Konuya zaten ilgim vardı, o yüzden müthiş keyif aldım! Beyin fırtınası, analitik düşünme, strateji… Eğlenirken öğrenmenin en iyi yollarından biri!
Gamification Global’in bana kattığı şeylerden biri de LARP (Live Action Role Play) oldu. Canlı Aksiyon Rol Yapma Oyunu olarak da bilinen LARP, katılımcıların belirli bir hikâye veya senaryo çerçevesinde karakterleri fiziksel olarak canlandırdığı bir rol yapma oyunudur. İzleyici yok, herkes oyuncu! Tiyatroya benziyor ama klasik bir senaryoya bağlı kalmak yerine, olayların akışı genellikle katılımcıların doğaçlamalarıyla şekilleniyor.
Eğitimde, terapide ve hatta iş dünyasında bile kullanılmasının tesadüf olmadığı bir gerçek; çünkü LARP, insanlara iletişim kurmayı, kendilerini ifade etmeyi ve farklı bakış açılarını deneyimlemeyi öğreten güçlü bir araç.
Ve konferans sonrası…
Konferans bittikten sonra hep birlikte yemeğe gittik. Dönüş planlarım aksadığı ve iptal olduğu için ben de Krakow’da iki gün daha kalmaya karar verdim! Ve ne iyi etmişim! Kalan ekiple tekrar tekrar buluştuk, oyun konuştuk, fikir paylaştık. Daha şanslı nasıl olabilirim? Heybemde yepyeni bilgiler, fikirler, güzel anılar ve bolca motivasyonla Belfast’a geri döndüm. ✨🌍💙

Gamification Global 2025 gerçekten harika geçti! Burada öğrendiğim her şeyi düşündükçe “İyi ki gelmişim!” diyorum. Seneye de kesinlikle katılmayı düşünüyorum! 🚀