Hikayede kültür; karakterlerin gerçek hayatta veya kurguda kusurlu ve kendilerine has özelliklere sahip kişilere dönüşmesini sağlayan araçlardan biridir. Kültürü genellikle edebiyat, opera ve giyim tarzı gibi yüzeysel algılarız. Oysa kültür biraz da gerçekliğe dair hayalimizi inşa eden nöral mekanizmayı doğrudan şekillendirir.
Kültür, hayatı deneyimlemek için kullandığımız merceklerin biçimini bozup onları daraltır. Savunmak için savaşıp uğrunda öleceğimiz ahlaki kuralları dayatarak ya da ne tür yemeklerden lezzet alacağımıza karar vererek üzerimizde bize etki eden güçlü bir baskı kurar.
Japonlar yavru arılardan yapılan hachinoko adlı lezzetli bir yemek yerler. Papua Yeni Gine’deki Korowai kabilesinin üyeleri insan yer. Ekvador’da yaşayan Huaorani kabilesinin üyeleri neredeyse çıplak dolaşır. Amerikalılar, yılda on milyon ton et tüketirken ineklerin kutsal sayıldığı Hindistan’da biftekli sandviç yediğiniz için öldürülebilirsiniz.
Bu tür kültürel normlar, zihnimizde oluşturduğumuz modellere, beynimizin bizi çevreleyen dünyayı kontrol etmek için nasıl biri olmamız gerektiğini anlamaya çalıştığı bir dönemde, yani çocukluğumuzda eklenir. 0-2 yaş arasında, beynimiz saniyede 1,8 milyon nöral bağlantı üretir. Sinir sistemimiz bu değişime açık olduğu ya da “plastisite” özelliğinin yüksek olduğu bu evreyi, ergenliğin sonuna ya da ilk yetişkinlik dönemine kadar sürdürür.
Öğrenme, bir bakıma, oyunlar aracılığıyla gerçekleşir.
Aralarında yunusların, farelerin ve kanguruların bulunduğu çoğu hayvan, kurallara ve keşfe dayalı bu tür eğlenceli etkinliklerden keyif alır. Ancak insanların uygarlık seviyesi ve kontrol etmesi gereken karmaşık sosyal yapı, oyunun insan yaşamındaki önemini artırmıştır. İnsanların çocukluk döneminin daha uzun sürmesinin temel nedeni de budur aslında.
İçinde eğitimin, eğlencenin ve hikâye anlatımın olduğu birçok farklı türde oyun geliştirdik. Hikâye anlatımı ve oyunlar çocuklara doğruları ve yanlışları, değerli ve değersiz olan şeyleri ya da nasıl davranmaları gerektiğini anlatmanın, kültürel modellere uygun ya da aykırı davranışlarının sonucunda onları cezalandırmanın ödüllendirmenin bir yoluydu yetişkinler için. Büyükler, çocuklara öğütlerle dolu hikâyeleri okumakla kalmaz, bu hikâyelerin verdiği mesajların altını çizerek onlara yenilerini ekler.
“Hikayeler çocuklara uyumaları, yetişkinlere de uyanmaları için anlatılır.” Jorge Bugal
Sosyal zihinlerin oluşturulmasında oyunların rolü çok önemlidir. Sosyopat katillerin geçmişlerine odaklanan bir çalışmada katillerin %90’ının çocukluklarında hiç oyun oynamadıkları ya da sadizme ve fiziksel şiddete dayalı sıra dışı oyunlar oynadıkları ve katillerin arasındaki tek ortak noktanın bu olduğu saptandı.
Kültür, modellerimize çoğunlukla yaşamımızın ilk yedi yılında eklenip nöral yapımızı ayrıntılarıyla belirleyerek şekillendirir. Batılı çocuklar, yaklaşık 2500 yıl önce AntikYunan’da doğan bireysellik kültürüne göre yetiştirilirler. Antik Yunan’da içinde yaşadığınız dünyayı kontrol etmenin en iyi yolu başınızın çaresine bakabilmekten geçiyordu. Antik Yunan’ın fiziksel koşulları tarıma elverişli olmadığı için bir arada yaşam olmadığı gibi başarının anahtarı bireysel bağımsızlık ve güçlü bireyler olmak kültürel bir ideale dönüştü. Yunanlar bireysel başarıya, mükemmelliğe ve şöhrete ulaşmayı amaçladılar. Bireylerin bireylere karşı mücadele verdiği efsaneye dönüşen Olimpiyat Oyunları’nı icat ettiler. Elli yıl boyunca demokrasiyi uyguladılar ve bireyselliğe o kadar odaklandılar ki kontrolsüz şekilde kendini sevmenin tehlikeleri konusunda uyarıda bulunmak için Narkissos’un hikâyesini yazmak zorunda kaldılar.
Yunanlara göre, kontrolü sağlayan öncelikli unsur bireydir. Çinlilere göre ise grup daha önce gelir. Yunanlara göre gerçeklik, farklı farklı birey ve parçaların bir araya gelmesiyle oluşur. Çinliler için gerçeklik birbirine bağlı güçlerden oluşur. Gerçekliği deneyimleme konusundaki bu farklılıklar sonucunda farklı hikâye türleri doğmuştur. Yunan mitleri genellikle Aristo’nun “giriş, gelişme, sonuç” olarak tanımladığı kriz, mücadele, çözüm şeklinde de tanımlanabilecek üç bölümden oluşur. Bu anlatılarda genellikle korkunç yaratıklarla savaşıp hazinelerle evine dönen tek bir kahraman vardır. Oyunlaştırmada ise bu Onbording, Scaffolding ve Mastery seviyeleri olarak tanımlanır ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz.
Antik Çin’deki hikâyeler böyle değildi. Yaşam, diğer bireylere odaklı olduğu için bu ülkede iki bin yıl boyunca gerçek anlamda bir otobiyografi yazılmamıştır. Otobiyografik eserler yazılmaya başlandığında ise kitaba konu olan kişilerin yaşam öyküleri yazıya kendi sesleriyle ve düşünceleriyle aktarılmıyor. Kendi yaşamlarının merkezinde olmak yerine olayları üçüncü bir kişi olarak kenardan izliyorlar.
Tek bireye odaklı Doğu hikâyelerinde kahraman, statüsünü grubun çıkarlarını inceleyerek kazanır. “Batı’da kötülüğe karşı savaşırsınız, dürüstlük kazanır ve sevgi hep üstesinden gelir,” diyor Profesör Kim, “Asya’da fedakârlık şeyin yapan, aileyi, toplumu, ülkeyi koruyan kişi kahraman olur.” “Doğu’daki hikâyelerin kafa karıştırıcı yönlerinden biri de sonuçlarının olmayışıdır,” diye ekliyor Profesör Kim. “Gerçek hayatta basit ve net cevaplar yoktur.
Batılılar, bireysel mücadeleleri ve zaferleri konu edinen anlatıları okumaktan keyif alırken Doğulular uyum arayışını konu edinen anlatılardan hoşlanır. Bunun yanı sıra doğudan batıya kayan oyunlar da vardır. Polo olarak bildiğimiz atla oynanan oyun doğudan batıya geçmiştir. Aynı şekilde hokey ve golf gibi sopayla oynanan oyunlarında doğudan batıya geçtiği görülmüştür.
Bu anlatı formları kültürlerimizin değişimi algılayış biçimlerindeki farklılıklarından kaynaklanır. Batılılar için gerçeklik farklı bireyler ve parçalardan oluşmuştur. Biz Batılılar, beklenmedik ve korkutucu bir değişiklikle karşılaştığımızda bu bireyler ve parçalarla mücadele ederek onları kontrol altına almaya çalışırız. Doğululara göre gerçeklik, birbirine bağlı güçlerden oluşan bir alandır. Doğulular, beklenmedik ve korkutucu bir değişiklikle karşılaştıklarında, dengesini yitiren bu güçleri uyumlu bir şekilde bir araya getirmenin yollarını anlayarak kontrolü yeniden sağlamaya çalışırlar.
İki kültürdeki ortak nokta, hikâyenin derinliklerinde yatan amaçtır. Hikâyeler kontrol dersleridir. Oyunlar ise serbesttir, özgürlüktür.